21 Kasım 2007 Çarşamba

bana saçma geliyor

sabah işe gelmek, bu evrimin bir parçası mı yani?

hergün ne giyeceğim diye kafayı yemek, ütüyle yemek

geç kaldın yalan söyle, işi bitiremedin yalan söyle, e karşındaki adam biliyor yalan olduğunu, sen de biliyorsun onun anladığını, e ne diye ?

çok sosyalim, işimi çok seviyorum, yani burası olmasa ne yaparım, nerelere giderim, hayatımın amacı işte bu, siz çalışma arkadaşlarım da benim en değerli varlıklarımsınız edası ile ortalıkta dolaşan, uyum sağlamanının köküne vurmuş amipler.

sabah akşam saçma kararlar alınan, insan uykusu getirici, can sıkıcı, karakter çizici toplantılar

maaşı oraya buraya yatır, çalış çalış yine çalıştın iş için yatırımdan başka birşey yapama. orası için giysi, ulaşım, yemek budur. bu mudur?

16 Kasım 2007 Cuma

yolcuya zerre kadar hitap etmeyen magirus minibüs - bildiğin minibüs

minibüs tarihi ile ilgili birşeyler bakıyordum internette, bir forumda şu yazıyı buldum. neden o kadar yüksek ve şekilsiz olduğunu bir nebze anliyoruz bu yazıyla.

M. Ali Sade yazmis;

"Magirus minibüsü Türkiye'ye has bir minibüstür.Bizden başka bir ülkede böyle bir araba görme şansınız yoktur.Mal sahibine ve şoföre hitab eder.Bu yönden bakınca da çok iyi bir minibüstür.

Bence en önemli özelliği uzun yıllar aynı kasa dizaynını aynen muhafaza ederek mal sahibini zora sokmamasıdır.Toplanıp yeni modele dönüştürülmesi de çok kolaydır. Bir başka özelliği ise sağlamlığı ve dayanıklılılğıdır.

Hava soğutmalı oluşu,yakıttaki cimriliği,yedek parçasının bolluğu,tamircisinin ve yan sanayii malzemelerinin bol bulunuşu hep artı puanlarıdır.

İşin özü Magirus minibüsü yolcuya zerre kadar hitap etmez.Isınması sorundur.İnip binmesi zordur. Oturduğun zaman bile iç dizaynı iyi değildir.Çamurluk çıkıntıları ,şoförün arkasına dolaşan vites kolu, anlamsız basamakların hepsi birer tasarım rezaletidir.

Mesela yukarıdaki arkadaşımızın bahsettiği ve hatta övdüğü VW Volt tipinde araçlarla minibüsçülük yapmak demek farenin giremediği deliğe girmek için kuyruğuna bal kabağı bağlamasına benzer bir davranıştır. Parçası aşırı pahalı,servise bağımlı ve çok nazik ve narin olan bu tür minibüslerin para kazandırması mümkün değildir.Ford Transit de bu kategoriye alınabilir mi derseniz kısmen alınabilir derim. Minibüs taşımacılığına devlet müsaade ettiği müddetçe yapılmasına karşı değilim.Ama Bursa'da olduğu gibi bu ilkel taşımacılığı yavaş yavaş tarihin derinliklerine gömüp otobüse dönüş yapmakta da fayda var derim. Herkese selamlar..."





son model magirus minibüs fotoğrafı buradan.

14 Kasım 2007 Çarşamba

uğraşmak

dolmuş olayı güzeldir, minibüs olayı felakettir. dolmuşta kıçını koyacak bir yer bulursun, minibüs 7000 kişi kapasiteli bir araçtır, aldıkça alır.



dolmuş daha medeni bir araç gibi sanki, yani normal arabanın büyüğü gibi, oysa minibüs kolaj gibi, o parça ordan , diğeri burdan, kazma bir şekil oldu ama oh ucuza malettik gibi.

dingil üstünde yüksek tahterevalli. niye o kadar yüksek, niye öne arkaya öne arkaya, sekilde buzdolabına benziyor. kime tasarlarmışlar merak ettim. araştırıp koyacağım siteye.

neyse içlerinde çalan müziklerde biraz fark olmasına rağmen çoğunlukla dolmuşta da minibüste de bayılırsınız. o müzik verdiğiniz ücrete dahil, onu dinlemeden inmek yok, sakın , asla.



minibüsçüler odasında mesleğe yeni başlayanlara meslek yemini ettiriyorlar;

güllü bizim herşeyimiz,
müşteri ise velinimetimiz,
kendisine hizmet hedefimiz,
sapık saçma, psikolojik manyak müzikler en sevdiğimiz,
dinletmeden indirmeyiz.

bozuk para olayı burada da kutsaldır, yokluğu şöför ile aranızdaki sıcak ilişkiyi zedeleyebilir demiyoruz, zedeler.

fotoğraflar ise buradan , buradan ve buradan

ulaşmak zor iş

neyle gidersen git ayrı derttir gitmek. yani işe gitmek, eve gitmek kastımız. bahamalara gitmek neden dert olsun ki?

taksi dedin, oh dedin, bugün yine bir kıyak yapayım kendime taksiyle gideyim, aman paraya da kıyarım dedin. öyle herşey sen karar verince olsaydı keşke.

bu tür, yani taksici türü acayiptir. sen istemediğin zamanlarda önünde durup, binmen için taciz ederler, ama eğer onlara işin düzerse yandın. yağmurluyken almazlar. gittiğin yönü sorup almazlar.



trafikte bekleyince sanki suçlusu senmişsin, önüne o kadar aracı sen yığmışsın gibi sana söylenirler. ben mi yaptım bu kentin planını diyemezsin, nede olsa dışarıda yağmur yağıyordur ve senin kıçın sıcaktır.

o araba nasıl kötü kullanılmıştır öyle. arabanın içinden bahsediyorum. pistir, sanki içeride biri 30 saat koşup terlemiş üzerine de 40 paket sigara içmiş ve yanındada 10 domuz 10 keçi takılmıştır.

arabayı nasıl kullandığına hiç girmiyorum ama bozuk para mevzusu olmazsa olmazı!! bozuk para taksici için ve taksi yolcusu için kutsal bir mevhumdur. kendisine tapılır. yokluğu ise bir felakettir. aşırı sinir, edepsizlik, maliyet getirir. - ya bozdurmak için bir yerlerden birşey almanız gerekir, ya da taksici bu durumun sizin suçunuz olduğuna kanaat getirdiği için fazladan paranızı keser-

taksi süper bir araçtır, taksiciler olmasa daha da süperdir. gelecekte işe giderken sürücüsüz taksiler olsa istiyoruz. yanlız bu taksici milletiyle muhabbet şıkkını da kaybetmek istemeyiz. neyse belki ona da çözüm bulurlar.


fotoğraflar internetten buradan

9 Kasım 2007 Cuma

pazartesi sendromu

pazar gününden başlıyor, karın ağrısı, yoğun stres, uyuma hali, baş ağrısı, uykusuzluk. pazartesi devam ediyor, özellikle pazartesi sabah bitirici oluyor, isteksizlik herşeyin özeti!!!
iş ve tatil günlerinin tarihiyle ilgili küçük bir not;
inanışa göre dünya 6 günde yaratılıyor ve 1 gün ise yaratıldığına şükretme günü olarak kutlanıyor. müslümanlıkta cuma kutsal gün, cumartesi ilk çalışma günü olabiliyor. yahudilerde cuma günbatımı -cumartesi günbatımına kadar kutsal sayılıyor, ilk iş günü pazar. hıristiyanlıkta pazar kutsal gün, pazartesi ise ilk iş günü. uluslararası standartlara da böyle geçiyor. fakat inanışa göre pazar günü dinlenemezsin, yani tüm hafta yoruldum, oh pazar tatil, biraz yatayım dinleneyim falan yok. kutsal gün adı üstünde, yani dua etmeli ve gününü tanrıya şükrederek ve onun için birşeyler yaparak geçirmelisin. bu 19yy sonuna kadar böyle sürmüş, endüstri devrimi ile birlikte, iş ve emek hakları hareketleri, aslında haftanın 7 günü de çalışan işçilere 1 gün dinlenmek için zaman verilmesi konusunda epey uğraşmışlar. bunun sonucunda cumartesi dinlenme günü, pazar kilise günü olmak üzere 2 gün tatil olmuş. dönemi itibariyle kölelikten kurtuluş!! oh süper olmuş.

pazartesi sendromuna geri dönüş;

bir haber okumuştum;
haberde diyor ki; britanya'da hafta sonu tatilinin ardından işe uykusuz, yorgun ve verimsiz dönen çalışanların ülke ekonomisine maliyeti 120 milyon sterlin (yaklaşık 310 milyon YTL). çalışanların pazartesi günleri işe dönerken, new york'a denizaşırı uçuş yapmış kişilere denk yorgunluk hissettiğini belirten uzmanlar, pazartesi sabahı işe konsantre olmanın en az 20 dakika aldığını söyledi. 'office angels' (işyeri melekleri) adlı işçi bulma kuruluşunun araştırmasına göre, çalışanların yüzde 51'i pazar günü en az sekiz saat uyuyor, ancak bu da pazartesi sabahı yorgun ve isteksiz hissetmelerinin önüne geçemiyor. pazartesi sabahı işyerine gitmeyi hiç istemediklerini söyleyenlerin oranıysa üçte iki.( radikal, 17 temmuz 2007)

anket yapılan her üç kişiden ikisi pazartesi işe gitmek istemediğini söylüyor, yüksek bir oran. kim o üçüncü kişi kardeşim? anlamıyorum ki.


pazartesileri de tatil olsun diyenlerin sayısı epey fazla!! hepimiz biliyoruz ki pazartesi tatil olsa, salının canı cehenneme olacak. eminim ileride pazartesi sendromu için başka çözümler aranacak, özellikle işverenler tarafından, ne de olsa yarattığı ekonomik kayıp büyük ve gittikçe büyüyor. aman ne üzücü, ne üzücü.

aslında şimdiden hepimizin bununla başetmek için bazı özel yöntemleri var;

tanıdığım biri mesela, pazartesileri çalışmama günü ilan etti, işe gidiyor ama çok acil işler çıkmadığı sürece işlerine dokunmuyor. maillerine bakıyor, internette geziniyor, müzik dinleyerek zaman geçiriyor, tüm işlerini salı gününe bırakıyor.

başka bir normal insan, pazar gününü deli gibi geçiriyor, sanki hayatının son günüymüş gibi. bir sürü mekan gezip, epey içtikten sonra azcık uyuyup, daha tam ayılmadan, bilinci yerine tam gelmeden işe gidiyor.

konuşma esnasında geçti, bir başka süper insan ise , pazartesi sabah işe giderken, daha arabada yoldayken, pasiflorayı kafaya dikiyormuş. katlanmayı kolaylaştırır tabi. bir de dışarıyla ve kendinle bağlantını azaltır.

eskiden yıllık izninin bir kısmını her pazartesi izin alarak kullanan bir kadınla çalışmıştım. baya işe yarıyordu onun açışından.

pazartesi sendromu ile biraz olsun başetmek için bildiğiniz, duyduğunuz yöntemler var mı? hep beraber insanlık tarihine geçelim!!